Translate

30 Nisan 2015 Perşembe

Bir Bahsediş, Bir Acıya Bir Cevap Belkide

Kaderin sillesine boyun eğmek yerine bir ölümü insanın kendisine mal etmesi niye? Bu kadar pervasızca kaybetmek ne demek bilirim. Ve özlemek... Ellerimizden her daim tutan insanların yokluğuna alışmak zor... Yalnızlığın kararmış gecelerine hapsolmakta. Ölüm... İpeğin kozasından sapasağlam çıkması için ipek böceğinin kendinden vazgeçmesidir. Bunun için kadere kızabilir miyiz? Rumi'nin şu sözleriyle teselli bulmalıyız biz aklı selim insanlar:
"Sevdiğin birini yitirince bir yanın onunla beraber kaybolur. Terk edilmiş hayaletli bir ev gibi buruk bir yanlızlığa esir olur, eksik kalırsın. Içinde bir sır gibi, giden sevgilinin yokluğunu taşırsın. Öyle bir yaraki üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin genede canını yakar. Öyle bir yara ki iyileştiğinde bile kanar. Bir daha gülmeyeceğini, asla hafiflemeyeceğini sanırsın. Karanlıkta el yordamıyla ilerler gibi akar hayat. Önünü görmeden, yönünü bilmeden, sadece şu anı kurtararak... Gönlünün kandili sönmüş, zifiri gece kalmışsınıdır. Ama işte ancak böyle durumlarda, yani iki göz birden karanlıkta kalınca, bir üçüncü göz açılır insanda. Kapanmayan bir göz... Ve ancak o zaman anlarsın ki bu elem sonsuza dek sürmeyecek. Hazandan sonra başka mevsimler, bu çölden geçince nice vadiler gelecek, bu ayrılığın ardında ebedi bir vuslat."