Translate

23 Aralık 2013 Pazartesi

Çocukluğumu özledim galiba...

Eskiye dair ne varsa özledim; sanırım her eskiyen zamanda her geriye bıraktığımı da özleyecekmişim gibi görünüyor.Geçmişte yaptığım hatalarımı telafi etme gibi bir şansım olsa keşke; geriye döndüğümde bir çok şeyi düzeltirdim, düzeltmek yerine yapmazdım bile...Ne yazık ki dönemiyoruz.Böyle sıkı sıkı sarılmak isterdim bırakmak istemediklerime; kıymetlerini bilirdim, onları kaybetmemek için elimden ne geliyorsa yapardım. Arkadaşlarımı da hiç bırakmazdım, kırdığım kalpleri hiç kırmazdım çünkü kıymetini sonra anladım...İş işten geçince...Anılarımın da kıymetini bilirdim, böyle buram buram içime çekerdim yaşadıklarımı, hafızama kazırdım; onlar olmadığında benden çıkmasınlar diye...İşte bu yüzden ölümsüzleştirilmiş anılarıma baktığımda hep içim yanıyor çünkü özlem duyuyorum:Eski kışlara, yazlara, sonbaharlara...Eski oyuncaklarıma, eski kardan adamlarıma, eski şekerlerime, eski tokalarıma, çocukluğuma...Artık yalnız başına hiçbir şeyin anlamı yok. Eğlenmek bile o kadar tatlı değil...En yakın arkadaşlarımı toplayıp yeniden bebeklerime elbiseler dikmek istiyorum onların şaçlarını yapmak...Ama bana biz büyüdük diyorlar, ben de küsüyorum; belki de küsmüyorum, özlüyorum...İstediğim belki de bebekler değildir belki onlardır ama onlar bilmiyorlar ki bunu...Bazılarına seslensem de artık beni duyamayacak haldeler; en yakınlarım hep uzağımda şimdi...En sevdiğim gecenin zifiri karanlığında,yazın kavurucu sıcağında, kışın dondurucu soğuğunda, sonbahar yağmurlarının altında; mis gibi toprak kokusunda...En sevdiğim mezarın altında...Diğer en sevdiğim uzaklarda; yakın da ama uzakta, yeni bir dünyanın kapısında, yeni bir hezeyanın içinde, hayal kırıklıklarıyla dolu bazen özlemle...Bir de çok temiz kalplim vardı işte ben onun kalbini kırdım; şimdi kırıkları toplasam da kesikler öyle derin ki kenarlarından su sızdırıyor. İşte öyle o yüzden çocukluğuma çok özlem duyuyorum; apartmanda kurduğum evciliklere, sandalyelerden oluşturduğum çadırlara; geceyi gündüzü, okulu, hafta sonu çocukluğumun her anını beraber geçirdiklerimi özlüyorum... Şimdi de şimdiyi özleyeceğim biliyorum; Diyana'nın koridorlarda bağırarak şarkı söyleyişini ve o berbat sesimle eşlik edişimi, komik kavgalarımızı, Aybike'yle kopya çektiğim günleri; Aybike'yle ne zaman dışarıya gitsek sadece iskender yediğimizi, doğum günümde aldığı çiçeği imza gününe gelen bir yazara hediye ettiğimizi, Esra'nın doğum gününde Kızılay'da yoldan geçen;önümüze çıkan herkese 'İyiki Doğdun Esra' dedirtip facebooktan yayınladığımızı, sokaklarda millete saçma sapan sorular sorarak anket yaptığımızı söylediğimizi, hatta bakkala girip bir kilo çorap deyip kaçmak istediğimizi, derslerde önümde oturan Esra'ya sürekli: Esra...Esraaaa...Dinliyor musun?, çok sıkıldım...Hadi kantine gidelim demeyi; hatta İngilizce yazılısında ona kopya verip kendi notumun onunkinden düşük oluşunu izlemeyi;Beyza'nın yanına gidip onu unuttuğumuza dair attığı tripleri; sonra onu yumuşatıp o yumuşacık kırılgan kalbinin enginlerine sığınıp açılan yüreğinden akan sıkıntılarını dinlemeyi, ağladığında ona sarılmayı; Rabia ile sürekli fenomen kitapları okuyup oradaki aşk hikayelerini dilemeyi, bağırarak hatta ağlayarak kitapları heyecanlı heyecanlı ona anlatmayı; hatta statik elektrik yollayıp Rabia'yı kahkahalara boğmayı, Zeynep'le sürekli aynı burçtandaş olduğumuzu söyleyip, sürekli aynı olduğumuzu konuşmayı, onunla dertleşmeyi hatta atarlı ifadelerini, sinirlenişlerini; Elif'le İngiltere Kraliyet ailesinin kitaplarını okuyup onların üzerine bilgece ihtisas yapmayı; Sümeyye'ye Süm demeyi, sonra onun şiir yeteneklerini övmeyi; Nurbanu'ya Nurbiş demeyi, dersin ortasında hoca arkasına dönükken Ankara havası söyleyip oturduğumuzdan yerden oynamayı, Aybike'nin yanına giderse benimle oturmadığı için ona trip atmayı, onun o çok bilmiş havalarını, düşük alacağı sınava bu mu zordu deyişlerini; sonra İnci'nin çantasına koyduğum yazıyı hala farkedememesine sinir olsam da onunla gülmeyi ve eskileri yad etmeyi... Sanırım çoook ama çoook özleyeceğim...Sanırım liseyi geride bıraktığımda bunlara geri dönebilmek için yakaracağım...
 Yaptığım hatalar, elde ettiğim tecrübeler, ettiğim kavgalar bana hayatın bir dersi; ben ağzımın payını aldım o yüzden Livanur'un kıymetini biliyorum, o yüzden Dinenur'a her fırsatta ona onu özlediğimi söylüyorum, o yüzden Aybike benim hala kardeşim, o yüzden Esra'yı yarı yolda bırakmıyorum, o yüzden hala Sevde okul birincisi olsun istiyorum; o tertemiz, kötülük düşünmeyen kişiliğine, arkadaşlığına bu kalbine bunu ona layık görüyorum. O yüzden Şevval benden nefret etse de ben ondan etmiyorum. O yüzden her fırsatta Nurbanu'ya onun çok iyi bir arkadaş olduğunu söylüyorum. O yüzden Diana'ya ne yaşarsak yaşayalım kötü günlerin geçip iyi günlerin geleceğini; hazandan sonra başka mevsimlerin de geleceğini söylüyorum. O yüzden her fırsatta Beyza'nın yanına gidiyorum; kalbi kırılmasın diye...
   Bundan sonra hayatımda kalpleri kırılan Merve'ler olamaz; her hatırladığımda şöyle bir içim cız ediyor, boğazımda bir şeyler düğümleniyor...
Artık elimden geldiğince kıymet biliyorum; geriye döndüğümde pişmanlık yaşamamak için... Her özlediğim de gülümseyebilmek için...

2 yorum:

  1. Hayat insanı öyle yada böyle adam ediyor sanırım.Kaybettiklerini özletiyor, özleneni geri vermiyor.Sonra diyorsun hayat şöyle, böyle.Kaybetmemek biz aciz kullar için zor olsa gerek,kalp kırmamak.. Özlediğin çocukluk anıların geçirdiğin saniyelerce, yıllarca seninleler, sadece somut değiller ve onları tutamıyorsun.Tutamadığını elden gitmiş olarak görüyorsun ve artık yoklar diyorsun.Bak buda acizlik..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. vay canına bakış açın çok etkileyici tamam evet acizlik; Hatalarına geri dönüp telafi edememek ama her zaman benimle oldukları işte bu güzelmiş :)

      Sil