Translate

31 Aralık 2013 Salı

Şimdi orda olmak vardı; yepyeni bir yıl 2014...

Bir yılı daha geride bırakıyoruz; ama şöyle ama böyle... Belki hüzünlüyüz; içimiz buruk, belki de yeni sayfalar açacağımız yeni ve güzel bir yıl diye seviniyoruz. Güzel başlangıçlar yapıyoruz evet istikrarlı ders çalışıyoruz, yeni planlar yapıyoruz...Düşünsene yepyeni bir yıl; düşünmek için, çalışmak için, başarmak için, önceki yılda yaptığın hataları tekrarlamaman için, pişmanlıklarından arınman için...Düşünsene yepyeni seçenekler; yeni insanlar, belkide bir üniversite, belkide bir iş...Ya da yen yıl senin için vazgeçemediklerine bir kez daha sarılman için yeni bir fırsat, bu yılda beraberdik ve yeni yılda da beraberiz inşallah için bir fırsat...
Belkide sürekli ertelediğin bir şeyi yapabilmen için bulunmaz hint kumaşı, kendinin farkına varman için ya da var olan sınırlarını aşman için yeni bir macera...
Ya da benim gibi beklentisizsin...Çünkü biliyorsun; planlar yaparak girdiğin yeni yıl sana planlarının içinde olmayan, hayal bile edemeyeceğin şeyler yaşatıyor; bazen beklentilerinden uzak hayal kırıklıkları, acılar, yorgunluklar bazense tarifi imkansız mutluluklar, başlangıçlar...Bu nasıl biliyor musun? Allah hani iki iyiliği bir arada vermez ya hah işte tam ondan...
Sanmayın çok mutlu görünen insanların sıkıntılarının olmadığını, sanmayın çok mutsuzların yaşadığı mutluluklar olmadığını...Her şey bir denge içinde yaratılmış ve o dengeye göre işliyor...Sen ne yaşıyorsan sanma ki yalnız yaşıyorsun; bazen beterin beterinin var olduğunu görebilmeli insan...
Yeni yıl diyorsun ve benim gibi beklentisizsin çünkü biliyorsun açtığın o yeni beyaz sayfa ama şöyle ama böyle dolacak...Biliyorsun sen ne plan yaptıysan hayat istediğini oynatacak ve önüne sadece ilerleyebilmen için seçim şansı koyacak ve her yeni yıl, her yeni yaş senin için böyle akıp gidecek...Belki bir Hindistan'da, belki bir Amerika'da...
Hayat neler getiriyor bilemezsin ki...

27 Aralık 2013 Cuma

Bugün Yoruldum...

Çok özür dilerim çünkü bugün hikayenin devamını yazamayacağım. Kendimi iyi hissetmiyorum. Dün yurtta bir arkadaşım intihar etti.(ayrıntıları belki iyi hissedince yazarım.) Aslına bakarsanız kızı tanımıyorum ama en yakın arkadaşımın arkadaşı; benim arkadaşım olayı bizzat yaşadı. Kızın durumu hakkında pek bir bilgim yok tek bildiğim hala yoğun bakımda ve tüm kemikleri kırık... Aynı olayı daha önce kendi kuzenimde yaşadığım için bugün sinir krizi geçirdim.(ayrıntıları iyi hissettiğim de, kuzenimi de daha sonra ama onunki intihar değil ve o vefat etti) Aslında annemin de dediği gibi ben güçlüydüm ama sanırım bu sefer sandığım kadar güçlü çıkmadım. Bilmiyorum sanki yaşadıklarımı yeniden yaşadım; bacaklarım beni taşımadı, üstüne basamadım berbat bir şey...İşte anneme haber verdiler, uzun süre kendime gelemedim, annem de zaten çok korkmuş. Eve gittim; ağlaya ağlaya uyuya kalmışım. Saatlerce uyudum, kafamı kaldıramadım; serum sonrası gelen uyku gibiydi tabii bunu yaşamakta korkunç bir şey. Zaten arkadaşlarımı da çok üzmüşüm hepsinden çok özür dilerim; elimde olmadan yaşadığım bir şeydi. Ama şimdi sabaha göre daha iyiyim...Bugünün tek güzel yanı uzun süredir küs olduğum çocukluk arkadaşımla barışmamız oldu... İnsan sevdiklerinin kıymetini onlar elinden gittikten sonra anlıyor herhalde ona bir şey olsa bunca zaman neden küs kaldım diye kendimi hiç affetmezdim o yüzden iyi ki daha fazla uzamadı diyorum, saçma sebeplerle başlayan bir şey... Dediğim gibi artık sevdiklerimin kıymetini biliyorum. Bu küslük olayında en çok üzüldüğüm şey birbirimize verdiğimiz sözleri ve onları tutamamak...Her şey eskisi gibi olmaz belki ama ben bundan sonra sevdiklerimi kaybetmeye dayanamam. En sevdiğimden birinin daha ne olursa olsun beni bırakıp gitmesine dayanamam. İşte bugün bunu çok daha iyi anladım. Ne biliyim ya artık olmasın hayatımda böyle şeyler, benim dayanacak gücüm kalmadı...ama şu da bilinmeli ki ne yaşarsam yaşayayım asla isyan etmedim, sözlerim bir isyan, bir sitem değil, sadece yaşamak istemiyorum işte...Ben hep iyi ki Rabbim var ve ben onu iyiki tanıdım yoksa bu acıların hiçbirine dayanamazdım dedim...
                      İşte öyle...

23 Aralık 2013 Pazartesi

Çocukluğumu özledim galiba...

Eskiye dair ne varsa özledim; sanırım her eskiyen zamanda her geriye bıraktığımı da özleyecekmişim gibi görünüyor.Geçmişte yaptığım hatalarımı telafi etme gibi bir şansım olsa keşke; geriye döndüğümde bir çok şeyi düzeltirdim, düzeltmek yerine yapmazdım bile...Ne yazık ki dönemiyoruz.Böyle sıkı sıkı sarılmak isterdim bırakmak istemediklerime; kıymetlerini bilirdim, onları kaybetmemek için elimden ne geliyorsa yapardım. Arkadaşlarımı da hiç bırakmazdım, kırdığım kalpleri hiç kırmazdım çünkü kıymetini sonra anladım...İş işten geçince...Anılarımın da kıymetini bilirdim, böyle buram buram içime çekerdim yaşadıklarımı, hafızama kazırdım; onlar olmadığında benden çıkmasınlar diye...İşte bu yüzden ölümsüzleştirilmiş anılarıma baktığımda hep içim yanıyor çünkü özlem duyuyorum:Eski kışlara, yazlara, sonbaharlara...Eski oyuncaklarıma, eski kardan adamlarıma, eski şekerlerime, eski tokalarıma, çocukluğuma...Artık yalnız başına hiçbir şeyin anlamı yok. Eğlenmek bile o kadar tatlı değil...En yakın arkadaşlarımı toplayıp yeniden bebeklerime elbiseler dikmek istiyorum onların şaçlarını yapmak...Ama bana biz büyüdük diyorlar, ben de küsüyorum; belki de küsmüyorum, özlüyorum...İstediğim belki de bebekler değildir belki onlardır ama onlar bilmiyorlar ki bunu...Bazılarına seslensem de artık beni duyamayacak haldeler; en yakınlarım hep uzağımda şimdi...En sevdiğim gecenin zifiri karanlığında,yazın kavurucu sıcağında, kışın dondurucu soğuğunda, sonbahar yağmurlarının altında; mis gibi toprak kokusunda...En sevdiğim mezarın altında...Diğer en sevdiğim uzaklarda; yakın da ama uzakta, yeni bir dünyanın kapısında, yeni bir hezeyanın içinde, hayal kırıklıklarıyla dolu bazen özlemle...Bir de çok temiz kalplim vardı işte ben onun kalbini kırdım; şimdi kırıkları toplasam da kesikler öyle derin ki kenarlarından su sızdırıyor. İşte öyle o yüzden çocukluğuma çok özlem duyuyorum; apartmanda kurduğum evciliklere, sandalyelerden oluşturduğum çadırlara; geceyi gündüzü, okulu, hafta sonu çocukluğumun her anını beraber geçirdiklerimi özlüyorum... Şimdi de şimdiyi özleyeceğim biliyorum; Diyana'nın koridorlarda bağırarak şarkı söyleyişini ve o berbat sesimle eşlik edişimi, komik kavgalarımızı, Aybike'yle kopya çektiğim günleri; Aybike'yle ne zaman dışarıya gitsek sadece iskender yediğimizi, doğum günümde aldığı çiçeği imza gününe gelen bir yazara hediye ettiğimizi, Esra'nın doğum gününde Kızılay'da yoldan geçen;önümüze çıkan herkese 'İyiki Doğdun Esra' dedirtip facebooktan yayınladığımızı, sokaklarda millete saçma sapan sorular sorarak anket yaptığımızı söylediğimizi, hatta bakkala girip bir kilo çorap deyip kaçmak istediğimizi, derslerde önümde oturan Esra'ya sürekli: Esra...Esraaaa...Dinliyor musun?, çok sıkıldım...Hadi kantine gidelim demeyi; hatta İngilizce yazılısında ona kopya verip kendi notumun onunkinden düşük oluşunu izlemeyi;Beyza'nın yanına gidip onu unuttuğumuza dair attığı tripleri; sonra onu yumuşatıp o yumuşacık kırılgan kalbinin enginlerine sığınıp açılan yüreğinden akan sıkıntılarını dinlemeyi, ağladığında ona sarılmayı; Rabia ile sürekli fenomen kitapları okuyup oradaki aşk hikayelerini dilemeyi, bağırarak hatta ağlayarak kitapları heyecanlı heyecanlı ona anlatmayı; hatta statik elektrik yollayıp Rabia'yı kahkahalara boğmayı, Zeynep'le sürekli aynı burçtandaş olduğumuzu söyleyip, sürekli aynı olduğumuzu konuşmayı, onunla dertleşmeyi hatta atarlı ifadelerini, sinirlenişlerini; Elif'le İngiltere Kraliyet ailesinin kitaplarını okuyup onların üzerine bilgece ihtisas yapmayı; Sümeyye'ye Süm demeyi, sonra onun şiir yeteneklerini övmeyi; Nurbanu'ya Nurbiş demeyi, dersin ortasında hoca arkasına dönükken Ankara havası söyleyip oturduğumuzdan yerden oynamayı, Aybike'nin yanına giderse benimle oturmadığı için ona trip atmayı, onun o çok bilmiş havalarını, düşük alacağı sınava bu mu zordu deyişlerini; sonra İnci'nin çantasına koyduğum yazıyı hala farkedememesine sinir olsam da onunla gülmeyi ve eskileri yad etmeyi... Sanırım çoook ama çoook özleyeceğim...Sanırım liseyi geride bıraktığımda bunlara geri dönebilmek için yakaracağım...
 Yaptığım hatalar, elde ettiğim tecrübeler, ettiğim kavgalar bana hayatın bir dersi; ben ağzımın payını aldım o yüzden Livanur'un kıymetini biliyorum, o yüzden Dinenur'a her fırsatta ona onu özlediğimi söylüyorum, o yüzden Aybike benim hala kardeşim, o yüzden Esra'yı yarı yolda bırakmıyorum, o yüzden hala Sevde okul birincisi olsun istiyorum; o tertemiz, kötülük düşünmeyen kişiliğine, arkadaşlığına bu kalbine bunu ona layık görüyorum. O yüzden Şevval benden nefret etse de ben ondan etmiyorum. O yüzden her fırsatta Nurbanu'ya onun çok iyi bir arkadaş olduğunu söylüyorum. O yüzden Diana'ya ne yaşarsak yaşayalım kötü günlerin geçip iyi günlerin geleceğini; hazandan sonra başka mevsimlerin de geleceğini söylüyorum. O yüzden her fırsatta Beyza'nın yanına gidiyorum; kalbi kırılmasın diye...
   Bundan sonra hayatımda kalpleri kırılan Merve'ler olamaz; her hatırladığımda şöyle bir içim cız ediyor, boğazımda bir şeyler düğümleniyor...
Artık elimden geldiğince kıymet biliyorum; geriye döndüğümde pişmanlık yaşamamak için... Her özlediğim de gülümseyebilmek için...

22 Aralık 2013 Pazar

Gelmeyecekler gelse keşke...Gelse de beraber ağlasak...


 Çaresizliğimi deva bulmayan ellerde arıyorum bende...
Nereye sürüklendiğimi bilmeden küsüyorum
                                                   küsülmemesi gerekenlere...
Çoğu kez elim kolum bağlı kalıyor işte,
   İçimi nereye akıtacağımı bilmeden çırpınıyorum...
Deva nerededir kestiremiyorum,
         Ne yapsam bilemiyorum,
                           Açmaz bu, açılmaz kapıların ardındaki sır,
Ne yapacağını bilmemek ne büyük talihsizlik...
Aman ne çaresizlik, umarsızca deniyor buna.
          Ben kendi yaramın dermanı olamamışken,
Neden çırpınırım ki başka gönüllerin refahı için...
          Meçhul...Benim gibi onlarda meçhul...
    Gelmeyecekler gelse keşke...
Gelmeyeceğini bildiklerin ansızın gelse...
Devayı bilsen de yokluğu ne işe yarar şimdi...
   Gelmeyecekler var ya işte onlar...
Onlar keşke gelseler de...
                                         Beraber ağlasak....

Neyim şimdi?


Köpürmeyi özleyen bir deniz kadar dinginim şimdi
Ellerimde yüreğimin kırıkları
Gözlerimde bekleyen tufan
Kor olmayı bekleyen soğuk havayım şimdi
Mevlana'nın Şems'e özlemi gibi
Mevla'ya olan vuslat gibi
Bekliyorum bende seni, belkide sana olan vuslatımı....

21 Aralık 2013 Cumartesi

Günlük yazdım yine ben :)

Ben kafayı yemezsem iyidir: 4 gündür yanıp tutuştuğum halde bloga giremiyorum neden mi? Çünkü sınavlarım var benim, bir öğrenciyim benn...İçim nasıl birikti, nasıl! anlatım bozukluğu yaptım bu cümlede :D...Bu arada şimdi spordan geldim:Gitmeden önce kahvaltı yapmamıştım, sanırım spor baya acıktırıyor.Kahvaltım dehşet oldu :/ her şey boşa gitti Her neyse asıl bomba habere bak: Adam 4.kez evlenmiş, hemde 17 yaşında bir kızla; içim ürperdi vallahi kendisi 60 mıdır 70 miş mi? Ay bide görmüştüm ben bu dedeyi! Hani bir yakınım falan değil ama pes doğrusu; ülke bunun gibi sapıklarla kaynıyor; din adı altında, hak diye diye yapan, nice hacı dedeler... O değilde yaşlı amcaların itibarını bitirdi...Hadi bunu geçtim 'Genç Kalemler Hikaye Yarışması'nın sonuçları güya 20'sinde açıklanıyordu ama 21'i oldu heyhat! Zaten içimde bir heyecan alevlenmiyor, sanırım bir şey olmadı ama bunu söylemekte çok acı verici, ağlamak istiyorum...Ama, eğer, of!, derece elde edemezsem yayınlamayacağım. Yani o hayal kırıklığıyla, içim elvermez, belki ileride :..( Bugün İNŞALLAH yeni yazılar yazma hayalim var umarım vakit bulurum.Hızla artmasını hayal ettiğim blog takipçilerime şimdiden kocaman selamlar... Ben yeni yazılar yükleyene dek hepiniz dua ile kalın... .)

17 Aralık 2013 Salı

En son güçlüydüm ama sonrasını hatırlamıyorum...


Sanırım o ojeler bugün silinecek...Silmelisin ya! İçinde ne varsa söküp attığın gibi onları da söküp atmalısın. Birde ağlıyor musun? Bak olmadı bu; rimelin aktı, dudakların şişti, gözlerinden bahsetmiyorum bile; perişansın...Kelimeleri kullan; ağlamakla neyi çözüyor insan... Acına, yüreğindeki sızıya söz geçiremediğini biliyorum; biliyorum bilmesine de neyi değiştirdi gözyaşların? Bak; şimdi daha çok hasta oldun, daha çok kırıldın, yoruldun, parçalandın, hiçlendin. Benliğin şaştı, eski neşen kalmadı, içinde yeni yeni filizlenen duygularını öldürdün...Arın artık, hadi be canım; yüzünü yıka, üstüne bir de güzelce uyu... Uyu ki yarınlar yeni bir gün olsun... Yaralar sarılsın; biliyorum yaran hiç geçmeyecek, biliyorum; sadece kabuk bağlayacak... ama sen güçlü oldukça ayakta kalacaksın...

Görmüyormuş gibi görünecek ama görecekti...

Nerelere daldı böyle... Kendi bile bilmiyordu.Gözünün önüne düşen perçemlerini sıyırdı.Daha net görebilmeliydi. Neyin ne olduğunu daha iyi görebilmeliydi. Ne için çabalaması gerektiğini; kendini neye feda edeceğine hazırlanmalıydı...Yaşayacakları onu eli boş yakalamamalıydı. Kendine bir seçme hakkı bırakmalıydı. Karmaşanın içinden nasıl arınılırdı ki başka; seçenekler olmasa...Rengarenk bezenmiş meydanların içinden kendi rengini nasıl seçebilirdi? Boğulurdu, kaybolurdu; kaybettirirlerdi. Evet önceden seçimini kararlaştırmalıydı. Engeller çıkardı, caydıranlar olurdu: Yenilmemeliydi...Uyanmalı mıydı? Uyanık mı olmalıydı? Bu hayatta hangisini yaparsa öne geçerdi?..Var olmayan ama etkisini hissettiği düşmanlarından nasıl sıyrılabilirdi? Çelişkili düşünceler miydi onlar? ımm sanırım bu kargaşanın sebebi oydu...Belki de hayatına mal olmuş hataları mıydı? hımm sanırım hatada olabilirdi... Olmuşla ölmüşe çare yoktu ki şimdi engelleri aşma zamanıydı...Görmüyormuş gibi görünecek ama görecekti... 
          Karmaşanın rengi HİNDİSTAN.... Mazlumiyetin, çaresizliğin ortası; ikilemi... Viraneleri renklere boğan yurt, kimi zaman inci tanesi, kimi zaman gözyaşlarının yurdu...Kimi zaman geleneklerinin mayhoşluğunda, sihirler saçarak gözleri boyayan yurt... O da kararsızdı ve o da çaresizdi... Viranelerden ışıklar saçan yurda bir kez daha baktı...Perçemlerini yüzüne indirdi ve görünmez oldu...

16 Aralık 2013 Pazartesi

Nerelerdeydin Beni Alıp Götüren?

Aniden yağmur bastırmıştı.Sonbaharın sirenleri çalıyordu. Eylül geldiğini hatırlatıyordu adeta.Her taraf ıslanmıştı. Ağaçların bayram ettiği kesindi. Yazın mayhoşluğunu almıştı.Her taraf bir 'oh' çekmişti. Durmak bilmedi. 
      Genç kız okulun penceresinden izliyordu rahmeti. Sanki o yağan yağmur oydu. Kendini anlatıyordu. O da böyle düşmüştü hayatın ortasına. Kimi zaman canını acıtan hayata...Sanki içini döküyordu. Söyleyemediği ne çok şey vardı. O da bu yolu keşfetti. Böyle döküyordu içini; ne var ne yok böyle anlatıyordu. Biliyordu bu sağanağın altına girdiğinde gözyaşlarının görünmeyeceğini...
 Gözlerini kapattı; gözlerinden akan sıcaklığa aldırmadan... Dinginliğe kaptırdı kendini, buna ne kadar da ihtiyacı vardı... Dünyadan bir dakikalık ayrılığa... Canının yanmamasını özlemişti. Her şey ne de zordu. Başa çıkmak bu kadar zor olabilir miydi? Bir şekilde başarıyordu işte... 
Birden kendini yağmurun kollarında buldu; ağlıyordu galiba ve kimse görmesin istemişti... Ne güzel çareydi keşke her ağladığında böyle gizleyebilseydi. Aldırmadı ve ağlaya bildiği kadar ağladı. Yağmurun soğuğuna gözlerinin sıcaklığı karışıyordu. Ağlıyor muydu? Duygu oydu ama hissetmiyordu. Bahçede sadece o vardı. Yağmurun sesi ve o... Bu dinginlikte kendi başına olmak ne de güzeldi! Yağmurun şırıltısına kulak kabarttı; yayılan toprak kokusunu tüm benliğiyle hissetti...Ölmek için yaratılmıştı ya insan; bu yüzden toprak kokusu güzeldi...Ellerini kendine doladı ve yağmurdan korkmadan kendi etrafında döndü. Sırılsıklam olmuştu; geciken vuslatını yaşıyordu adeta. Özlemiyle sırılsıklam olmuşken bu neydi ki? Başını göğe kaldırdı ve tabii ki yağmurun tadına baktı...

12 Aralık 2013 Perşembe

Necip Fazıl'dan ...


Ama...Merhem kullanmadığım yaralarımın olmadığı anlamına gelmez...


Hayata dair ısrarcı olamamış olabilirim...Pek istikrarlı da sayılmam...Hadi tamam bir de bir geç kalma huyum var...Çabuk yorulmuşta olabilirim...Kilo almışta olabilirim arkadaşlarım zayıf ya da orta halli olduğumu söyler ama annemle babama göre tam bir oburum Çok fazla ıvır zıvır yiyor da olabilirim...Ders çalışmayı da sevmediğim doğrudur. Bazen gıcık olabilirim hak ediyorlar.Sinirlerim tepeme atınca bağırıp çağıradabilirim. Son zamanlarda acayip duygusallaştığım da doğrudur. Kırılıyor olabilirim. Yalnız ağlıyor da olabilirim. Arkadaşlarımı özlüyor da olabilirim. Sevdiklerimi de özlüyorum. Kısadan hallicesi ben tam bir SKANDAL'ım. Bazen işe yaramadığımda doğrudur. Bazen neden var olduğumu da unutabilirim. Amaçsıza dönmüşte olabilirim. Pişmalıklarla dolu da olabilirim. Yapmadığım hataların bedelini ağır ödemişliğim de vardır.Olumsuzluklarım çoğalmışta olabilir. Her şeye rağmen güler yüzlü olduğum da doğrudur. AMA...MERHEM KULLANMADIĞIM YARALARIMIN OLMADIĞI ANLAMINA GELMEZ...


(Son cümle Çalıkuşu'ndan alınmıştır.)

10 Aralık 2013 Salı

Bazen çaresizim...Gözyaşlarımdan tutan yok!


Bir şey yaparsın yaparsın da sonra seni deli ederler. Çileden çıkarırlar. Ne yaptıysan birden yerle bir ederler. Ne kadar çabaladıysan, uğraştıysan... Anlamazlar , görmezden gelirler üstüne bir de afra tafra... Halden anlamak mı? Nerde? Boşa yaşanmışlık hissi var ya...Hah! İşte ondan... İnsanı hayattan soğuturlar, yaşama sevincini kırarlar...Neye tutunsan tam oldu derken koparırlar, olur biter... İşler yolunda gidiyor sanırsın, evet tam hesapladığım gibi... ama hesaba katmadıkların; hesaba katılacakları katmana izin vermeyenler .... Hey! O engeller! Sorgulayamazsın bile, olan olmuştur çünkü... İş işten çoktan geçmiştir...O zaman var ya işte onun adı: ÇARESİZLİK... Bal gibi ÇARESİZLİK... Sonra ne mi olur? Gözlerinden akan yaşlara hakim olamazsın çünkü artık yapabileceğin tek şey budur, yapılacaklar tükenmiştir...Tükenmek... Böyle birden yaşlanıverirsin, bir çöküş; omuzların seni taşıyamaz haldedir. Omuzların düşer geriye ne kaldığına bakarsın ama heyhat! Ne kalmış ki? Onu da götürmüşler...

Uykuya Özlemim Var...

En çokta uykum var. Kafamı yorganın altına gömüp uyuma isteği...Hani böyle sıkıntılı bir uyku değil, sürekli uyuyup uyandığınızdan da değil; hani böyle serum takıldıktan sonra gözleriniz ağırlaşır, etraf dönmeye başlar, gözlerinizi açık tutamazsınız; bitkinsinizdir ve hiç hayal kurmadan uyuyakalmışsınızdır...Öyle bir şey...Hani bir de böyle sabah mecburi işleriniz için kalkmanız gerekir; sıcak yatağınızı terk edip gitmeniz gerekir: İşte o tatlı duyguyu düşünün ve siz kalkmadan onun devam ettiğini, kafanızı geri koyduğunuzu, sıcaklığa yeniden gömüldüğünüzü...İşte öyle bir uyku isteği...Baş ağırlarının uykunuzu getirdiği ve ağrıdan uyuyamadığınız türden de değil...Ilık havuza atlamışsınız gibi...Suyun üstünde yatar gibi, böyle dinlendiren türden...Öyle bir uyuyasım var...
                                     Huzurla gözlerimi kapatan ÖLÜM gibi...

8 Aralık 2013 Pazar

Yalnızca bir dakika...
  Yalnızca bir saniye, sadece bir dakika daha, bana yalnızca bir saat ya da bir hafta sonu verin de düşünüp taşınayım...Çok mu fazla bu çok mu zor? İstediğim bu sadece basit bir rica...
 Fakat karar veremediğimizden, anlayamadığımızdan, daha fazla zamana ihtiyaç duyduğumuzdan, ne yapacağımızı bilemediğimizden saniyeler, dakikalar, günler ve yıllar koca bir yanlışa, parmaklarımızdan kayıp giden olağanüstü bir fırsata dönüşüyor.
                Ne yaptığımızdan bile haberimiz yok.
Tek istediğimiz sabah uyanıp, gece uyumak ve belki de arada bir eve dönerken bir dondurma almakken o tek karar, o tek seçim, o tek tesadüfi fırsat, bildiğimiz ve inandığımız her şeyi söküp atarken biz ne yapıyoruz?
                             Bundan böyle ne yapacağız?



7 Aralık 2013 Cumartesi

Günlük...



Bir kar yağdıııı...tabii bir de gecikince...Herkes 'dışarda kar yağarken ben, kar gelince, karın keyfi, karın eğlencesi, kar topu savaşı, dışarda kar elim de kahvem tam avrupalı arkadaş; bizim kültürümüz çay canım' ... Daha sayabilirim o kadar içim şişti. Tamam ben de o listeye dahil olabilirim ama en azından elimde çay vardı. Onu bunu boşverelim de KAR süper bir şey... Hepimiz bir özlemiş bir özlemişiz ki devam etse de yollar kapansa; okula, işe gidemesek diye dua ediyoruz... Tabiki de sevdiklerimizle keyfini sürmekte istiyoruz... Bir yandan üşüyelim istiyoruz bir yandan ısınalım... Aynı karın gelmeye karar verememesi gibi biz de kararsısız, karma karışığız... Nankörüz, çoğu zaman şükretmeyi bilmiyoruz ve hep daha fazlasını istiyoruz... İnsanoğlu işte böyle bir şey anlam veremediğimiz kadar sırlarla dolu...Ben biliyorum ki çoğumuz elimizdekilerle mutlu olmayı başarıyoruz, yine çoğumuz ne yaşarsa yaşasın şükretmeyi biliyor... Kar demiştik konu baya dağıldı .) Nerde kalmıştık?

Gibi, gibi ve gibi...


Ne çok mektup gönderdim imkansız olana...Defterin boş sayfasını açıp ne çok konuştum onunla...Karşı koyamadıklarımı, aynı anda ne çok şey yaşadığımı, değişen psikolojimi; önce gülüp, sonra üzülüp nasıl hayal kırıklığına uğradığımı...Ellerim boş kaldığındaki çaresizliğimi... Benim için dünya çoğu zaman salıncakta sallanıyormuşum gibi...Hızlı salladığınız da başım dönüyor, düşecek gibi oluyorum...Bazen de akan yaşların içinde gözlerindeki çaresizliği gördüğüm insanlar kalbime minik minik düzinelerce iğne batırıyormuşsunuz gibi hissetmeme neden oluyor... Bazen yollarınız Tac Mahal'e çıkıyor olsa da ne biliyim belki de eski usulle Kabe'ye gidiyorsanız yolculuk çok meşakkatli olabiliyor...Bu sonu feraha, güzel şeylere çıkan yolların çekilen sıkıntıların mükafatı gibi bir şey...Her şerde bir hayır aramak gibi, bu yolun sonunda selamet var demek gibi...gibi gibi işte...Ama 'gibi'lerden daha çok bildiğim bir şey var: O da elde edilen her güzel şey için bir bedel ödendiği, ödediğim...

Günlük...


Vay canına...Bilgisayarım umduğumdan daha hızlı açıldı. Sanırım o da bloguma benim gibi yazmam için sabırsızlanıyor...Aslında bugün kasvetli bir gün, tabii bir yandan güzel; yılın ilk karıyla karşılaştım. Soğuk hava yüzünden dışarı çıkamıyorum. Evin içi gece gibi... Penceremden karın yağışını izlemek çok keyifli... Ve ben bir kış hayalini gerçekleştiriyorum: Önümde blogum, elimde kitabım, Obsidiyen'nin 2. kitabı Oniks'i büyük bir keyifle okuyorum  diğer elimde çayımla odamdaki koltukta oturuyorum. Aslında evde kös kös otururken ders çalışmaktan daha keyifli bir şey yapıyorum...:)

6 Aralık 2013 Cuma

En Sevdiklerimden...


"Dünya belki de bugün sahanda yumurta gibidir. Büyük sarı top, bulutların içine dağılıp cıvık bir yumurta sarısı gibi masmavi göğü bulandırırken ışığı artık var olmayan bir dünyadaki sevgi dolu anılara, gerçek ailelere, doyurucu kahvaltılara,akçaağaç şurubuna batırılmış krep yığınlarına dair mesafeli bir ümit ve boş vaatler yayıyordur.
               Belki de öyle değildir...
  
Belki bugün hava karanlık ve yağışlıdır; ıslıklar çalan rüzgar yetişkin erkeklerin bile eklemelerini acıtacak kadar sert esiyordur. Belki kar, belki yağmur yağıyordur.Ne bileyim? Belki hava buz gibidir; belki dolu yağıyordur; belki bir kasırga hortuma dönüyor ve dünya sarsıntılarla parçalanarak hatalarımıza yer açıyordur..."
                                                         Hiçbir fikrim yok...
                                                                Beni Bırakma-Tahereh Mafı

En karanlık günlerde aydınlık, en soğuk günlerde sıcak bir yer araman gerek; en kasvetli günlerde gözlerini ileriye ve yukarıya dikmeli ve en kederli günlerde yaşlar akıtsınlar diye açık tutmalısın. Sonra da bırak kurusunlar.Bırak acıyı arındırıp etraflarını yine yenilenmiş ve berrak görsünler.
     Bu hayata dair hiçbir şey bana asla anlamlı gelecek olmasa da elimde değil, paranın üstünü alıyor ve bozuklukların hatalarımızın bedelini ödemeye yeteceğini ümit ediyorum....

5 Aralık 2013 Perşembe


Hayatın sessiz çığlıklarını yalnız ben duyuyormuşum gibi hissediyorum... Yalnızca ben sürükleniyormuşum gibi...Yalnızca bana dokunuyormuş gibi her şey...Her şey beni alıp götürüyormuş gibi...Ben mi dayanıksızım? Yoksa yaşadıklarım gerçekten dayanılmaz şeyler mi? Tabi ya nerden bilebilirsin! Birde sadece sen mi, bizim de sıkıntılarımız var diye görmezden gelişlerin... Daha sen ne gördün ki... Biliyor musun? Ne yaptıysam beni anla diye aman sen ne anlarsın ki... Kime çabalıyorum ben, kime bunca edebiyat? Doğru sana göre felsefe yapıyorum ben...Amaaann sen de bilmiyorsun ne yaptığını.... Sen yalnız ben yalnız, anlamazsan olacağı bu işte böyle yalnız kalırız....Hadi gel bak yine affedicem, tüm kırgınlığımı silemem de, hadi gel de öyle olsun işte....

Neden HAYATA YÜRÜMEK...?

Öncelikli soru şu olmalı: Neden senin blogunun adı HAYATA YÜRÜMEK...?
Evet zaten hepimiz hayata yürüyoruz ve bu yolu istesekte istemesekte hep yürütülmeye mecbur bırakılmışız. Her geçen gün, alınan her karar bu hayata atılan bir adım...Ne pahasına olursa olsun yürüdüğümüz bir yol... İşte benim tanımım bu; ne pahasına olursa olsun hayata yürüyenlerdenim... Karşıma ne çıkaracağını bilmesem de yaşadıklarımdan ders alarak ilerliyorum... Bazen yorulsam da önüme çıkan engelleri bir bir siliyorum... Kolay mı? Değil, elbette...Diyorum ya mecburuz, vakit dolana dek bu hayatı yaşamak zorundayız...Aldığım en büyük ders; hep iyimser bakmak gerektiği, her şeyin kötü tarafını gördüğünüzde mutlu olunamayacağını anladım...Ölüme, ayrılığa, özleme, yalnızlığa boyun eğerek, aldığım her nefes için şükrederek yürüyorum hayata... Ve blogumun amacı:Yürüdüğüm bu hayatı paylaşmak...

Gördün mü bak? Bak...Bak hadi! Baksana...bak...b..aaa..kk... Yine özledim seni...Gördün mü ha? Yine özledim...Her gün daha çok...Görmediğim her gün daha çok özlüyorum...hani böyle gülü kopartırsın da dikeninden elin acır ya, hani böyle sıcak bir şeye dokunursun da elini çekersin birden...hani böyle elinden bir bardak düşer ve kırılır.Sen onu toplarken eline batar...Canın yanar ya...Hani düşersin yolda dizlerin kanar ya...YOK, YOK...Öyle de değil, başka bir şey bu...Böyle içim buruk mu denir,canım mı yanıyor? Tarifi yok galiba, ben hep yaşadım ama hep adını koyamadım...Özledim işte çok özledim...Göremeyeceğimi bile bile özlüyorum...Biliyor musun? Belki de canımı en fazla bunu bilmek yakıyor...Canımı yakıyor dedim evet elime uzun süreli ATEŞ değmiş gibi...Hani böyle elin bir anlık yanar ya sonra o yüzülmüş derinde ki acıyı haftalarca geçiremezsin.O durup durup sızlar, orada olduğunu belli eder...Daha geçmedim der...Benim ki de aynı öyle...Kalbimin bir köşesinde hep var,o geçmeyen sızı varlığını hep hatırlatırcasına orada...Benimkinin sonunda geçecek gibi bir umudu da yok! Çünkü benim ki uzun süre ateşe maruz kaldı. Ne yapsam geçmiyor...O türden bir şey yani...Ben var olduğum sürece benle var olacak...Şimdi sadece özlemimi sana getirdiğim bir demet koparılmış çiçekle gideriyorum...Ellerim de çiçeklerim, gözlerim de hep o umutla geliyorum...Belki bu özlemimi giderebileceğim tek yol...Ben umutsuzluğunun umuduna talibim...MAALESEF...